Başvuru Rehberi

Koyun Bakımı ve Beslenme

Ağılların Temizliği
Koyunlar kışın ağıllarda barındırılır. Kış süresince ağılların tabanında biriken gübreler her yıl temizlenmelidir. Hayvanlar ilkbaharda meraya çıktıklarında ağıllardaki gübrelerde iyice kurumadan ağıllardan çıkarılmalı, taban, tavan ve duvarlar süpürülerek temizlenmeli ve ağıllarda da parazitler mücadele yapılmalıdır. Yaz döneminde koyunlar ağıllara alınmazlar ve açık avlularda yatırılırlar. Hayvanların yattıkları avlular sık sık süpürülerek buralarda gübre birikmesi önlenir. Avlularda belirli aralıklarla ilaçlanarak bit, pire, kene ve sinek gibi haşerelerle mücadele edilir. Hayvanlarda dış parazitlere karşı ilaçlamanın yapıldığı gün mutlaka ağıl ve avlularda ilaçlanmalıdır. Sonbaharda hayvanlar ağıla alınmadan önce ağılların tavan, taban ve duvarları yine süpürülerek temizlenmelidir.

Yaz Bakımı ve Beslemesi
Koyunlar ağıldaki kış beslemesinden meraya yaz beslemesine geçerken ani yem değişikliği yapılmamalıdır. İlkbaharda kuru yemden yaş yeme geçerken, sonbaharda yaş yemden kuru yeme geçerken geçişler yavaş yavaş yapılmalı, yemin biri azaltılırken diğeri çoğaltılarak en az bir haftalık bir sürede geçiş yapılmalıdır. Bu geçişin kontrollü yapılamadığı mera dönemi olan anız zamanında hayvanlar mutlaka kılçık ya da başak aşısı denilen (Enterotoksemi) aşısı ile aşılanmalıdır.
Yazın hayvanlar merada otlatılmalıdır. İlkbaharda hayvanları sabah erken kırağılı saatlerde ve kırağılı günlerde meraya çıkarmamalı, kırağının kalkması beklenilmeli veya o gün meraya gönderilmemelidir. Kırağılı günlerde hayvanlara bir miktar kuru ot verildikten sonra meraya çıkarmak daha iyi olur.
Çok sıcak havalarda özellikle öğlen saatlerinde koyunlar gölgeliklerde dinlendirilmelidir. Zaten koyunlar sıcak saatlerde yayılmazlar.
Koyunlar cüsselerine, yedikleri yemin miktarına ve cinsine, mevsimlere ve hava sıcaklığına bağlı olarak günde 2-5 litre su içerler. Bu su günde 2 defada verilmelidir. Hayvanlara verilecek su temiz kaynak veya çeşme suyu olmalıdır. Sulama yalaklarda yapılıyorsa yalaklar sık sık yıkanarak yosun tutması önlenmelidir. Hayvanları durgun gölet veya bataklık sularında sulamak parazitler hastalıkların bulaşmasına ve yayılmasına sebep olur.
Koyunların gündüz dinlendikleri gölgeliklerine ve gece barındıkları ağıllarına kaya tuzları veya yalama taşları konularak tuz ihtiyaçları karşılanmalıdır.
Koyunlar meralardaki her türlü otları yerler. Ancak zehirli otları ayırt etme içgüdüleri de vardır.

Kış Bakımı ve Beslemesi
Koyunlar kışın ağılda barındırılır. Ağıllar aydınlık ve havadar olmalıdır. Ağılda her koyun için ortalama 1.25 - 1.5 metre kare yer hesaplanmalıdır. Hayvanın cinsine göre hesaplanacak yer miktarı daha önceki konularda bildirilmiştir.
Ağılların ısısı kışın 8 oC' den az, yazın 15 oC'den çok olmamalıdır. Ağılda bulunan yemlikler fenni olmalı ve kolayca temizlenebilmelidir. Mümkünse yemlikler duvarlarda ve sabit olmalıdır. Yemliklere kesif yem ve otlar rahatça konulabilmeli ve artıklar kolayca temizlenebilmelidir. Ağırların duvarları her sene badana edilmeli, tabanı ise her sene temizlenmelidir. Ağıllarda ilkbaharda ve sonbaharda bit, pire, kene ve diğer haşaratlara karşı ilaçlama yapılmalıdır. Ağılların çatısı akmamalı ve tabanı su çekmemelidir.
Kışın koyunlara kaba yem olarak kuru ot, kuru yonca, yulaf samanı, arpa samanı ve buğday samanı verilebilir.
Kesif yem olarak; arpa kırması, buğday kırması, yulaf kırması, mısır, çeşitli değirmen artıkları, çeşitli küspeler ve fenni yem verilebilir.
Hayvan başına verilecek yem miktarları günlük olarak gösterilmiştir. Bu miktarlar günde 2 öğüne bölünerek verilmelidir.

Hayvanın CinsiKuru Ot(gr)Saman(gr)Kesif Yem(gr)
Kuzu250250400
Toklu500500500
Koyun500750800
Koç5001.0001.000

Gebe hayvanlarda yem miktarlarını biraz artırmak gereklidir. Yemler sabah ve akşam olmak üzere günde 2 öğünde verilmelidir. Hayvanlara verilen yemler bozulmuş ve küflenmiş olmamalıdır. Yemler her gün aynı saatlerde verilmeli, yem saati mümkün olduğunca değiştirilmemelidir. Yem vermeden önce artık yemler alınmalı ve yemlikler temizlenmelidir. Hayvanlar büyüklüklerine göre gruplara ayrılarak yemlenmelidirler. Kış döneminde koyunlar günde iki kez de sulanmalıdır. Hayvanların önünde kaya tuzu veya yalama taşları da bulundurulmalıdır. Bunlar sağlanamıyorsa haftada en az bir kez tuz verilmelidir.

Sığır Hastalıkları ve Aşıları

Sığırların Öldürücü Nezlesi(CGB)
Sığırlarla, koyunların direkt ve endirekt teması önlenmeli, koyun ağılları ile sığır ahırlarının arasındaki mesafe 400 metreden az olmamalıdır.
CoryzaGangrenosaBovum (CGB),koyunculuk ve sığırcılığın bir arada yapıldığı işletmelerde sıklıkla görülen öldürücü viral bir hastalıktır.
Belirtileri
Hastalığın dört klinik formu mevcuttur.
Perakut Form:Hastalığın ilk safhasıdır. Yüksek ateş, iştahsızlık, solunum güçlüğü, süt veriminin aniden kesilmesi, pis kokulu ishal sonucu, 1 ila 3 gün içinde ölüm görülür.
İntestinal Form:Bu form ağır seyreder ve ölümle sonuçlanır. Yüksek ateşle birlikte, çok sulu, pis kokulu ve bazen de kan bulunabilen şiddetli bir ishal görülür. Hastalığın bu aşamasında hayvanın ömrü 4 ila 9 gündür.
Baş – Göz Formu:Hastalığın en çok görülen ve en iyi bilinen formudur. İlk günlerde baş bölgesi vücudun diğer bölgelerinden daha sıcaktır. Ağız ve burun mukozası çok kızarıktır. Vücut sıcaklığı 40 – 42°C civarındaseyreder. Hastalığın başlangıcında görülen gözyaşı akıntısı daha sonra prulent – kanlı olur. Hastalık sonucu ağızda meydana gelen ağrıdan dolayı hayvanda, boş çiğneme hareketleri ve ağız şapırdatma görülür. Birkaç günde her iki göz korneası tamamen opak bir görünüm alarak, keratokonjunktivitisşekillenir. Özellikle hastalığın ilk günlerinde baş bölgesi vücudun diğer bölgelerinden daha sıcaktır.
Hastalığa maruz kalan hayvanların çoğu, 4 ila 10 gün içerisinde ölür. Direnci yüksek olan ve 14 – 15 gün yaşayabilen hastaların iyileşme umudu vardır.
Hafif Form:Hayvanın genel durumu bozulmamakla birlikte, vücut ısısı geçici olarak hafif derecede yükselir. Deride yer yer lekeler ve kabartılar oluşur.
Hastalığın baş – göz ve intestinal formlarının komplikasyonu sonucunda; hayvanlarda depresyon, çevreye karşı ilgisizlik, uyku hali, sallantılı yürüyüş, diş gıcırtısı ve yemlikleri ısırma gibi durumlar gözlenebilir.
Hastalığın İyleşme Süreci
Peragut form daima öldürücüdür. İshal görülmediği sürece, baş – göz ve hafif formlarda hastalığın iyileşme ihtimali vardır.
(CGB)’de Tedavi ve Korunma
Hastalığın tedavisi yoktur. Ancak belirtilere göre tedavi uygulanabilir. Örneğin; göz lezyonlarının lokal tedavisinde uygulanan yüksek dozda antibiyotik sonucu, sekunder enfeksiyonlar önlenmiş olur.
CGB’nin aşısı da mevcut değildir. Hastalıkla mücadele oldukça güçtür. Yapılması gereken en önemli şey; sığırlarla, koyunların direkt ve endirekt temasının önlenmesidir. Koyun ağılları ile sığır ahırlarının arasındaki mesafe 400 metreden az olmamalıdır.

Nokra
Hastalığa maruz kalan hayvanlarda ekonomik kayıplar daha fazla önem taşır.
Hypodermabovis larvaları tarafından meydana getirilen, sığırlarda genel durum bozuklukları, süt ve deri gibi ekonomik kayıplara neden olan bir hastalıktır.
Hypodermosis sineği, yaz aylarında yumurtalarını hayvanların kılları üzerine bırakmaktadır. Kıllardan aşağıya inerek deriyi delen larvalar sırt derisi altına yerleşir ve burada şişlikler oluşturur. Deride meydana gelen apseler sonucu derinin ekonomik değeri düşer.
Hastalık, ineklerde santral sinir sistemi bozuklukları, özefagus işlevsel bozukluklarına ve iştahsızlığasebep olur. Sinekler, yaz aylarında günün sıcak saatlerinde uçuşarak, yumurtalarını bırakacak hayvan ararlar. Mayıs – Ağustos ayları arasında, meraya çıkartılan hayvanların etrafında uçuşmaya başlayan dişi sinekler, çıkardıkları sesten dolayı sığırlarda korkuya neden olurlar. Hayvanlar kuyruklarını kaldırarak, gölgelik veya çalılık yerlere kaçarlar. Hayvanların bu kaçışına halk arasında “Büvelek tutması” adı verilmektedir. Dişi sinekler, özellikle hayvanların bacakları, yattıklarında ise böğürleri ve karınların bölgesindeki kıllarına yumurtalarını yapıştırırlar.
Larvalar, hayvanların derialtlarına girdikten sonra Kasım’a kadar göçlerini tamamlar. Aralık ayından Mart’a kadar bel omurları çevresindeki dokular altında ve Temmuz’a kadar da derialtında bulunurlar.
Hastalığa maruz kalan hayvanlarda ekonomik kayıplar daha fazla önem taşır. Hayvanlar, stresten dolayı yeterli otlayamaz. Buna bağlı olarak süt veriminde azalma ve kilo kaybı şekillenir. Ayrıca etlerin, zarar gören fileto ve kesik pirzola kısımlarının değerleri azalır. Sırt derisindeki deliklerden dolayı da derinin ekonomik değeri düşer.
Mart ve Nisan aylarında hayvanların sırtları, elle kontrol edilebilir. Etkenler sırtta ele gelen kist benzeri şişliklerle kendini belli eder. Meradan dönen hayvanların bacak, meme, sağrı ve but bölgelerindeki kılların, yumurta varlığı için kontrol edilmesinde yarar vardır.
Koruma için bölgesel olarak sinek mücadelesine veya sütü sağılmayan hayvanlara sistemik uygulanan ilaçlarla sağlanabilir. Bu, ayrıca bir sonraki senenin sinek aktivitesini de azaltabilir. Ama Nokra kontrolünde esas sineğin varlığını veya yumurtlamasını engellemekten çok, yemek borusuna veya omuriliğe göç etmelerinden önce larvaları öldürmektir. Tedavi için veteriner hekime başvurulmalıdır.

Tüberküloz
Süt ineklerinde verim kaybına neden olduğu gibi insan sağlığı için de oldukça tehlikeli bir hastalıktır. Kapalı sistemde hayvancılık yapan işletmelerde yayılma riski yüksektir.
Bulaşma Yolları
Tüberküloz, solunum ve sindirim yoluyla bulaşan bir hastalıktır. Sığırlar, enfeksiyonu çoğunlukla 6 ila 24 ay arasındaki yaşlarda alırlar. Bir arada çok sık barındırılma, kötü bakım ve besleme, fazla yorgunluk, açlık ve gebelik gibi faktörlerin yanı sıra süt sağım makinelerinin temiz olmaması hastalığın ortaya çıkmasında önemli rol oynar.
Belirtiler
Sığırlarda; lenf yumrularında şişme, yüksek ateş, durgunluk, bitkinlik, solunum ve nabız artışı, zarar görmüş organlarda işlevsel bozukluklar görülür.
a)Akciğer tüberkülozunun başlarında derin soluma, sonlarında ise kesik kesik bir öksürük meydana gelir. Hastalık kronikleştikçe öksürük sıklaşır ve ağrılı bir durum alır. Hayvan öksürdükçe burnundan sarı -grimsi bir akıntı gelir. Hayvanın iştahı yerinde olmasına karşın, çabuk yorulma, bitkinlik ve zayıflama dikkati çeker. Burun akıntılarının yutulmasıyla sindirim sistemi enfekte olur ve hayvanın beden ısısında inmeler, çıkmalar görülür.
b)Bağırsak tüberkülozunda, sancı, bazen ishal bazen de kabızlık görülür. Karaciğer ve dalak gibi iç organ tüberkülozunda zayıflık ve anemi gibi belirtiler vardır.
c)Meme tüberkülozunda meme lenf yumrularında ağrısız yaygın şişlikler ele gelir. Hastalık çoğunlukla tek meme lobuna yerleşir. Hasta meme lobu sert ve ağrısızdır. Süt gittikçe azalır ve yeşilimsi bir renk alır ve iri taneli pıhtılar içerir, sağıldığında kabın çeperine yapışmaz.
d)Böbrek tüberkülozunda idrar bulanık ve iğneleyici bir amonyak kokusu vardır.
e)Kemik tüberkülozunda bazı kemiklerde tümör görünümünde şişlikler oluşur.
f)Beyin tüberkülozunda ise bir takım sinirsel bozukluklar ve hatta körlük bile görülebilir.
g)Klinik belirtilere göre tanı koymak güçtür. Bunun için alerjik ve bakteriyolojik yöntemlere başvurulur.
h)Tüberküloz, süt ineklerinde tazminatlı bir hastalıktır. Bu yüzden hastalık saptanan inekler hemen kesime gönderilmelidir. Sadece etleri (iç organları dışında) kavrulduktan sonra tüketilmelidir.

Gebelikte Yavru Ölümleri

Kayıpların çoğu, tohumlama sonrası, ilk 20 gün içerisinde gerçekleşmektedir. Embriyonik ölüm geçirmiş olan bir inek, tohumlamadan 18 ila 24 gün içerisinde, tekrar kızgınlık gösterebilmektedir. Bu dönemde embriyonun ölümü ve dışarı atılması genellikle yetiştiricilerin gözünden kaçar. Bu durum, yetiştiriciler tarafından, “ineğim aşı tutmadı” şeklinde yorumlanır.
Embriyonal ölümleri, hastalıktan kaynaklanan ve hastalığa bağlı olmayanlar şeklinde iki başlık altında inceleyebiliriz.
Hastalığa Bağlı Ölümler
Beslenme Sorunları
İneklerin gebe kalamamasının başlıca nedeni beslenmedir. Gebeliğin ilk 3 ayında, buzağıda organların oluşumu ve şekillenmesi evrelerinde besleme çok önemlidir. Bu dönemde, yeterli ve dengeli beslenemeyen ve zayıf olan hayvanlarda, embriyonal ölümlerin gerçekleşme oranı oldukça yüksektir. Ayrıca; küflü, bozuk, donmuş yemlerin ve soya – yonca fazla miktarlarda verilmesi embriyonik ölümlere sebebiyet verebilir. A vitamini, iyot ve selenyum eksiklikleri de embriyonun ölümüne veya atılmasına neden olabilmektedir.
Fiziksel ve Hormonal Sebepler:
Gebeliğin devamlılığını sağlayan hormonlar inekler tarafından üretilmektedir. Bunların dışında, yetiştiricilerin uygulamış oldukları ve halk arsında kızdırma, boğaya getirme diye bilinen hormonların; gebeliğin tanısı tam olarak yapılmadan uygulanması durumunda mevcut gebelikler sonlanmaktadır.
Gebe hayvanlarda tanı amacıyla uygulanan rektal muayene sırasında yumurta üzerindeki gebeliğin devamını sağlayan ve hormon üreten corpus luteumun harap olması ile yavrunun içinde bulunduğu kesenin zarar görmesi gebeliğin sonlanmasına neden olur. Gebelik için rektal muayene mutlaka veteriner hekim tarafından yapılmalıdır. Unutulmaması gereken bir diğer konu da, embriyonik ölümler, hem ineğin hem de boğanın gen özelliklerine bağlı olarak da gerçekleşebilir.
Kimyasal ve Diğer Etkiler: İneklerde, gebeliğin ilk 3 ile son ayı buzağılardaki ölümlerin sıklıkla yaşandığı kritik dönemlerdir. Embriyonik devre denilen ilk 3 aylık dönem içinde, bilinçsizce yapılan ilaçlar, anneden yavruya geçebilmekte ve gebeliği sonlandırmaktadır. Embriyonik ölümler yaşlı ineklerde, düvelere oranla daha fazla olduğu görülmektedir. Çevre ısısının normalin üstünde artış gösterdiği durumlarda hayvanın strese girmesi, beden ısısının yükselmesine bağlı olarak embriyonik ölümler meydana gelebilmektedir.
Hastalığa Bağlı Olan Ölümler
İneklerde bakteriler, virüsler, mantarlar ve parazitler embriyonik ölümlere ve gebeliğin ilerleyen dönemlerinde buzağı atıklarına sebep olmaktadır. Doğum öncesi ve sonrasında ortaya çıkan hastalıklar da üremeyi etkileyen faktörlerdendir. Ayrıca klinik mastitis problemi konsepsiyon oranının düşmesi, embriyonik ve fötal ölümler açısından önemli bir risk faktörüdür. Tohumlama sonrası ilk 45 gün içinde klinik mastitis hastalığının ortaya çıkması durumunda geç embriyonik ölüm görülme oranı normalden 3 kat daha fazla olmaktadır.
Embriyonik ölümlere sebep olan hastalıklardan bazıları şunlardır:
Corynebacteriosis:Corynebacterium pyogenes, inek döl yolunda sıklıkla rastlanan ve rahim içi tabakasının iltihaplanmasına neden olan bakteri türüdür. Döl tutan hayvanlarda embriyonik ölümlere sebep olduğu bilinmektedir.
Campylobacteriosis:Campylobacter Fetus, genellikle vibrio olarak bilinen, kolayca bulaşan ve boğa yoluyla tüm ineklere geçen bir hastalıktır.
Brucellozis:Tehlikeli olduğu kadar tedavisi mümkün olmayan hastalık.
Leptospirosis:Gebe hayvanlarda plasentada normal yapının bozulması ile ölen buzağının atılımının gecikmesine, haftalar hatta aylar almasına neden olmaktadır.
IBR-IPV:İneklerde yüksek ateşle seyreden solunum yolu hastalığıdır. Gebe ineklerde embriyonik ölümlere sebep olduğu bilinmektedir.
BVMD:Genellikle çiftleşmeden sonraki dönemde meydana gelen enfeksiyonlarda anne yolu ile yavru etkilenebilir. Gebelikte ilk 100 gün içinde emriyo ya da fötusda erime şekillenir.
Değerli üyelerimiz;
Embriyonik ölümler ile gebeliğin ilerleyen dönemlerinde ortaya çıkan buzağı atılması konusunda yapılabilecek fazlaca bir şey bulunmamaktadır. Söz konusu sorunları en aza indirmek ve ekonomik kayıpları önleyebilmek için;
  • Ahır şartları iyileştirilmeli,
  • Besleme doğru ve düzenli yapılmalı
  • Hayvanlar, brucella, Campylobacter Fetus, leptospira, IBR enfeksiyonlarına karşı aşılanmalıdır.
Yapılan araştırmalar ve gözlemler, beslemenin düzenli yapıldığı ve hekim kontrolünün bulunduğu işletmelerde, yukarıda bahsettiğimiz olumsuzluklara daha az rastlandığını ortaya koymaktadır.

Süt İneklerinin Beslenme Dönemi


Süt İneklerinin Beslenme Dönemleri:

Birinci Dönem:
  • Yüksek kaliteli kaba yemler kullanılmalıdır.
  • Rasyonun yeterince protein ihtiva ettiğinden emin olunmalıdır.
  • Konsantre yemler yavaş yavaş artırılarak verilmelidir.
  • Günde 500-750 g yağ ilavesi hayvanların enerji ihtiyacının karşılanmasında yardımcı olacaktır.
  • Her türlü stres azaltılmalıdır.
Pink Dönemi:
Bu dönemde üzerinde durulması gereken en önemli nokta süt verim pikini mümkün olduğunca uzatabilmektir. Bunu sağlamak için beslemeye çok dikkat edilmesi gerekir. Bu dönemin başlangıcında yem tüketimi maksimum düzeye çıkmak üzeredir ve canlı ağırlık kaybı çok düşük düzeye inmiştir ya da hayvan yavaş yavaş ağırlık kazanmaya başlamıştır.
Yem tüketimini artırmak amacıyla aşağıdaki uygulamalara dikkat edilmelidir.
  • Günde en az 3 öğün yemleme yapılmalıdır.
  • Kaliteli yem kapları kullanılmalıdır.
  • Günlük verilecek üre miktarı 100 gr ı aşmamalıdır.
  • Kaba ve konsantre yemler karıştırılarak birlikte verilmelidir.
  • Her türlü stresten kaçınılmalıdır.
Laktasyonun son dönemi:
Süt veriminin azalması nedeniyle hayvanın ihtiyaçlarının kolaylıkla karşılanabildiği bir dönemdir. Süt verimindeki azalma aylık %10 kadar olmalıdır. Konsantre yem miktarı önemli ölçüde azaltılabilir yalnız ilk dönemdeki ağırlık kaybının bu dönemde yerine konacağı ve gebelikten ileri gelen ihtiyaçlar rasyon hazırlarken göz önünde tutulmalıdır. Bu dönemde dikkat edilmesi gereken en önemli nokta hayvanın yağlandırılmaması olmalıdır.
Kuru Dönem:
Beslenme açısından en kritik dönemdir. Kuru dönemde uygulanacak iyi bir besleme programı, hem müteakip laktasyon dönemindeki süt veriminin artırılmasında hem de metabolik hastalıkların minimize edilmesinde büyük önem taşır. 10 kg'dan daha az süt verenler) kuruya ayrılırken önemli bir problemle karşılaşılmaz.

Süt İneklerinin Beslenmesi


Hayvancılıkta üretim maliyeti içerisinde karlılığın en önemli etkenlerinden biri yem gideridir. Hayvancılıkta ucuz kaliteli kaba ve kesif yem temin ederken bir yandan da dengeli bir besleme yapmak gerekir. Hayvanın canlı ağırlığı, süt verimi, sütün yağ oranı, laktasyon dönemi ve hayvanın sağlık durumu gibi özellikler hayvanların ihtiyaçlarının belirlenmesinde önemli unsurlardır.
Süt ineklerinin günlük olarak yaşama payı için canlı ağırlıklarının 1/40 ı kadar kuru kaba yeme ihtiyaçları bulunmaktadır. Yaklaşık olarak 500 kg canlı ağırlıktaki bir ineğin yıllık kuru kaba yem ihtiyacı 4 ton kuru yonca eş değerindeki çeşitli kaba yemlerden oluşur. Bu kaba yemler kuru veya sulu (silaj) gibi yemlerden oluşabilir. Hayvanın hangi sağım döneminde (laktasyon) olduğunun bilinmesi yemleme açısından çok önemlidir. Süt ineklerinde süt verimi, laktasyonun (sağım dönemi) sonuna doğru düşmektedir. İneklerden bir laktasyon da alınan sütün normal şartlarda yaklaşık %45'i ilk 100 günde, %30-35'i ikinci 100 günde, %20-25'i üçüncü 100 günde alınır. Bütün bunları dikkate alarak; ineklerimize devamlı aynı miktar yem vermek yerine yapacağımız aylık süt verim kontrollerinin de ışığında verimlerine ve verim dönemlerine göre yemleme yapmalıyız.
Hayvanlara verilecek yemlerin kalitesi sütteki yağ oranını etkilemektedir. Ham selüloz içeriği kuru madde %18'in altına inmemelidir, indiği durumlarda süt yağında bir azalma meydana gelecektir. Sürüdeki ineklerin hepsine aynı miktarda yem vermemek maliyeti düşürmek ve yem savurganlığını önlemek açısından önemlidir. İnekler süt verimi düştüğünde daha az, verimleri yükseldiğinde daha fazla yeme gereksinim duyarlar. Yüksek verimli inekleri sindirme derecesi yüksek, kaliteli yemlerle, düşük verimli sağmalları, düve ve kurudaki inekleri daha düşük nitelikli yemlerle beslemek gerekir. Hayvanlara verilecek yemler genel olarak iki ana başlıkta incelenebilir.
  1. Kaba Yemler
    • Çayır ve meralar
    • Baklagil yem bitkileri (Yonca, fiğ, korunga vb.),
    • Her türlü kuru otlar
    • Kök ve yumru yemler
    • Diğer silo yemleri
  2. Kesif Yemler
    • Arpa, yulaf, mısır gibi tane yemler,
    • Ayçiçeği küspesi, Pamuk tohumu küspesi gibi yağlı tohum küspeleri,
    • Muhtelif kepek, bongalit vb. gibi değirmen artıkları,
    • Et unu, balık unu, kemik unu gibi hayvansal yem maddeleri,
    • Melas ve kuru pancar posası gibi şeker fabrikası artıkları,
    • Vitaminler, tuz ve diğer mineral maddeler olarak sıralayabiliriz.
Hayvanlarımızın enerji ve protein gereksinimlerini doğru karşılamak için kaba ve kesif yemlerimizi dengeli bir rasyon hazırlayarak vermeliyiz. Buna göre Rasyon ; hayvanlara bir gün (24 saat) içinde besin madde ihtiyaçlarına göre hazırlanıp verilmesi gereken kaba ve kesif yemlerin toplam miktarıdır.Gelişmesini tamamlamış Sığırların rasyonları yaşama payı ve verim payını karşılayacak şekilde hazırlanmalıdır. Bir hayvanın hiçbir verim vermeden canlı ağırlığını muhafaza edebilmesi için yedirilmesi gereken rasyona “Yaşama Payı Rasyonu” denir. İneklerin süt verimleri, boğaların canlı ağırlık artışı ve iş gücü için yaşama payına ek olarak verilmesi gereken rasyona “Verim Payı Rasyonu” denir.
Süt sığırları için rasyon hazırlanırken dikkat edilecek hususlar şunlardır :
  1. Rasyon hazırlamadan önce hayvanların canlı ağırlıkları, verim düzeyleri, laktasyon sayıları, fizyolojik durumları (gebelik), kurumadde tüketim düzeyleri saptanmalıdır. Kuru madde; yem maddelerinin suyu alındıktan sonra geriye kalan kısımdır.
  2. Hayvanların verimine uygun günlük besin madde gereksinimleri (enerji, protein, mineral ve vitaminler) karşılanmalıdır.
  3. Rasyonun mümkün olduğunca fazla yem çeşidi kullanılarak hazırlanması gerekir.
  4. Hayvana verilecek yemler sindirim sistemi kapasitesinden fazla olmamalıdır.
  5. Rasyonda kullanılan yem çeşitleri hayvan tarafından sevilerek tüketilmeli ve verimine olumsuz bir etkisi olmamalıdır.
  6. Rasyonun toplam ham yağ içeriği kurumaddede %5'in üzerinde olmamalıdır. Bu değerin üzerindeki yağ düzeyleri rumende sellülotik bakterilerin çalışmasını olumsuz etkilemekte ve sindirim aksaklıkları oluşmaktadır.
  7. Rasyon maliyeti de önemlidir. Bunun için ucuz yem kaynakları kullanılmak suretiyle "en düşük maliyetli rasyon" hazırlanmalıdır.
  8. Hazırlanan rasyonların hayvanlara en az 2 öğünde, mümkünse 3 öğünde verilmesine özen gösterilmelidir.
  9. Rasyondan rasyona geçiş, en az 3 gün içerisinde kademeli olarak yapılmalıdır. Aksi halde Rumen mikroorganizmaları bundan olumsuz etkilenmekte hayvan hastalanmaktadır.
  10. Hazırlanan rasyonlar da kaba yemlerin yaşama payı+7 kg sütü karşılayacak nitelikte olmasına özen gösterilmeli ve bunun üzerindeki süt verimi (%16 HP 2400 ME kcal/kg-%18 HP 2500 ME kcal/kg) süt yemi ile karşılanmalıdır.
Silajlar ve özellikle mısır silajı süt sığırlarının beslenmesinde önemli bir kaba yemdir. Silajlar ineklere 25-30 kg’a kadar yedirilebilir. Mısır silajı enerji bakımından oldukça zengindir. Fakat protein bakımından yeterli değildir. Mısır silajının yanında protein bakımından zengin yağlı tohum küspeleri (ayçiçeği ve pamuk tohumu), yonca, fiğ ve korunga gibi baklagil kuru otları kullanılmalıdır. Bunlar uygun zamanda biçilirse enerji bakımından da iyi durumda olurlar. Konsantre yem karmalarından enerji ve protein bakımından zengin mısır, arpa, buğday, yulaf ve çavdar kırmalarının hayvanlara kırılarak hatta ezilerek, mısır silajının yanında verilmesi uygun olur. İneklere verilecek kaba yem miktarı 100 kg canlı ağırlık için 2 kg kuru ot olarak hesap edilir. Örneğin 500 kg canlı ağırlıktaki bir ineğe günlük 10 kg kuru ot hesap edilir.
Yaşama payını yediği kaba yemlerden sağlayan ineğin süt verimi için ayrıca kesif yeme ihtiyacı bulunmaktadır. Verim payı için kaba yem dışında verdiği her 2–2,5 kg süt için 1 kg süt yemi (fabrika yemi) verilmelidir. İneğe verilecek kaba yemin üçte biri (1/3) yonca, fiğ, korunga gibi baklagil kuru otlardan, üçte ikisi (2/3) ise kuru çayır otlarından oluşması en iyisidir. Baklagil kuru otları ve çayır otu yoksa o zaman saman kullanılır. Eğer hayvana saman verilecekse kaba yemin yarısı samandan, diğer yarısının 1/3 ü baklagil, 2/3 ü kuru çayır otundan karşılanmalıdır. Hayvanlar yediği yeme göre değişmekle beraber günlük 40 ila 60 kg arasında su içerler. Hayvanın verdiği her 1 kg süt için 3 litre suya ihtiyacı olup ve bunun sağlanabilmesi için hayvanların önünde devamlı temiz ve uygun sıcaklıkta su bulundurulmalı bu mümkün değilse günde en az iki kez yemlemeden sonra 15 derece sıcaklıkta bol su verilmelidir.

Sığırların Vitamin İhtiyacı


Süt Sığırlarının Vitamin ve Mineral Madde İhtiyaçları
Süt ineklerinin en fazla gereksinim duydukları mineral fosfordur. Yeterli düzeyde kaba yem tükettikleri için kalsiyum noksanlığı söz konusu değildir. Kaba yemlere ek olarak verilen konsantre yemlere %1 veya %1.5 düzeyinde dikalsiyum fosfat’ katılması süt ineklerinin ihtiyacını karşılar.
Yeteri kadar kuru ot veya silaj alan veya çayır-meralarda otlayan sığırların rasyonlarına dışarıdan ‘vitamin A’ katılmasına gerek yoktur.

Süt İneklerinin Tuz İhtiyacı:
Süt ineklerine yeteri kadar tuz verilmesi şarttır.Tuz noksanlığında iştah azalması görülür ve aşırı noksanlıklar hayvanı ölüme kadar götürebilir. Tuz ihtiyacı vücut ağırlığı ve verilen rasyonun karakterine göre değişir. Canlı ağırlığı 500 kg olan bir süt ineğinin yaşama payı tuz ihtiyacı günde 20-25 gr’dır. Buna ineğin verdiği her 1 kg süt için ayrıca 2 gr tuz eklemek gerekir.Hayvanlara tuz, yemliklere kaya tuzu koyarak yedirilebileceği gibi, konsantre yem içerisine karıştırılarak ta verilebilir. Konsantre yemin her 100 kg’ına 1 kg iyotlu tuz koymak onların ihtiyacını karşılar.

Süt Sığırlarının Su İhtiyacı:
Hayvan vücudunun %60-70’ini, sütün %87’sini oluşturan su, besin maddelerinin taşınmasında, artıkların dışarı atılmasında ve vücut ısısının kontrolünde önemli rol oynar. Süt sığırlarının su gereksinimi, hayvanın vücut ağırlığına, süt verimine, verilen yemin cinsine ve çevre ısısına bağlı olarak değişir. Bir süt ineği 24 saatte ortalama 10 kez su içer. Yine bir süt ineğinin yaşama payı su ihtiyacı günlük 40-60 litre kadar olup, her litre süt verimi için 4 litre daha fazla su verilir.

Sığır Yetişitiriciliği


İşletme Hijyeni
Temizlik işlemleri sadece gözle görülebilen kirlerin ortamdan uzaklaştırılmasına yönelik olmamalıdır.
Süt sığırcılığı yapılan bir işletmede, hastalıkların önüne geçmek ve hayvanlardan sağlıklı ürün alabilmek için; temizlik ve dezenfeksiyon kurallarına tam anlamıyla uymak gerekir. Ahırda temizlik ve dezenfeksiyon kurallarına uyulmaması; çeşitli hastalıklara davetiye çıkaracağı gibi sütün kalitesinin düşmesine de neden olacaktır.
Kaliteli Süt Üretebilmek İçin Gerekli Şartlar:
  • Kaliteli su,
  • Ahır/durak temizliği,
  • İnek memesinin ve meme başı temizliği,
  • Sağım ve depolama ekipmanlarının temizliği,
  • Kuru dönem inek idaresi,
  • Süt tankı ve süt kalite takip kayıtları
Ahırlarda, çeşitli hastalıkların ortaya çıkmasını önlemek için barınak, zemin özelikleri, kullanılan yataklık, su kaynakları, revir bölümü, doğumhane, süt tankı ve sağım işlemi ile gübrelikler önem arz etmektedir.
Yem siloları ve depoları tamamen kapalı olmalı, evcil hayvan ve yabani kuşların girmesi engellenmelidir. Yem depoları, silolar ve yemleme araçları düzenli olarak temizlenip dezenfekte edilmelidir. Son ilaçlama ile ürün tüketimi arasında geçmesi gereken sürenin en az 15 gün olmasına mutlaka dikkat edilmelidir.
Sağım kurallarına ve sağım hijyenine dikkat edilmediği takdirde, süt insanlar için bir hastalık kaynağı olabilir. Sadece ineğin memesinin temizliği, sağım hijyeniiçin yeterli değildir. Sağım yapılan kovaların temizliği ile sağım makinelerinin temizliği ve sağıcıların sağlıklı olmaları da önemlidir. Sütten insanlara hastalık bulaşmaması için hayvanların yanı sıra bakıcıların ve sağıcılarında sağlıklı olmaları ve kontrollerinin yapılmış olması gerekmektedir.
Sağım makinelerinin hijyeni, süt kalitesiyle doğru orantılıdır. Süt borularında kalan süt taşları, madde kalıntıları sütün yapısını ve kalitesini bozmaktadır. Bu nedenle sağım sistemi dezenfektanlarının çok dikkatli ve talimatlara uyularak kullanılması büyük önem taşımaktadır.Yöntemine uygun olarak yapılmayan temizlik ve dezenfeksiyon işlemleri sonucunda, gözle görülmeyen mikroskobik canlılar, ortamda bulunan yağ, protein gibi besin öğelerini kullanarak hızla çoğalmaya başlarlar. Bu nedenle temizlik işlemleri sadece gözle görülebilen kirlerin ortamdan uzaklaştırılmasına yönelik olmamalı, mikrobiyal kirlenmeyi ortadan kaldırmak üzere dezenfeksiyon ağırlıklı temizlik yapılmalıdır.

Doğum Yaklaşırken Bakım ve Besleme


Değerli Yetiştiriciler,
İneğinizin doğumuna yakın bir zamanda, “Geçiş Dönemi” yemlemesine başlamalısınız. Bu dönemde, öncelikle ineği, doğumdan sonra vereceğiniz yeme alıştırmalısınız. Bol ve kaliteli kaba yem verilmekle birlikte, yonca ve silajdan kaçınmanız gerekir. Kuru çayır otu veya diğer kuru otları tercih etmelisiniz.
Kuru dönemde, ineğinizi şişmanlatmamaya gereken özeni göstermelisiniz. Çünkü şişman bir ineğin doğuma hazırlanması, başta güç doğum olmak üzere, birçok sorunu da beraberinde getirmektedir. Ayrıca; doğum sonrası karaciğer yağlanması, ketozis, eşin atılamaması gibi problemlerle karşılaşılması ihtimali oldukça yüksektir. Yine bu dönemde gerekli aşılar yapılmalı, parazit mücadeleleri ihmal edilmemelidir.
Doğumu yakınlaşan ineği, diğer ineklerden ayrı, temiz, kuru, ışıklandırılmış, suya ulaşımı kolay ve geniş bir bölmeye almalısınız. Doğuma bir hafta kala veya doğumdan 2 – 8 gün önce yüksek dozda D3 vitamini enjekte etmelisiniz. Böylece; doğum sonrası olabilecek gizli ve klinik hipokalsemileri önlemiş olursunuz.
Doğum bölmesinin geniş olması, ineğin bu bölmede serbest olarak bırakılması, kolay doğum yönünden çok yararlı olacaktır. İneklere ıkınmaları, sancılanmaları için yer ve zaman verdiğinizde, doğum daha kolay ve kendiliğinden gerçekleşebilecektir. Gereksiz ve erken müdahalelerden kaçınmalısınız. Yapmış olduğunuz gözlem sonucu müdahalenin gerekli olduğuna karar verdiğinizde; temiz ellerle, temiz malzemeyle, eldiven kullanarak müdahale etmeniz gerektiğini aklınızdan çıkarmamalısınız.
Doğum Öncesi Aşılar
Programa uygun şekilde anneyi kuru dönemde aşıladığınız takdirde, doğan yavrunun septisemi ve ishalden ölmemesini önemli ölçüde sağlamış olacaksınız. Kuru dönemde anneye yapılacak aşılar sayesinde ağız sütüyle yavruya koruyucu maddeler aktarılacağını da unutmamalısınız. Buzağı doğar doğmaz göbek kordonunu dezenfekte etmeli ayrıca soluk almasına yardımcı olmalısınız. Hemen bir antiserum uygulamak suretiyle, buzağıyı korumaya almış olursunuz. Ağız sütünün içirilmesine dikkat etmelisiniz.
Buzağınızın ağız sütü alıp almadığından emin olmanızın en etkili yolu biberonla içirmektir. Buzağıyı annesinden ayırarak, kuru, temiz bir yere alarak, ağız sütünü içmesini sağlamalısınız. Eğer içmiyorsa sabırlı olun. Gerekli olursa sonda ile midesine verin. Her ne şekilde olursa olsun ağız sütünü almasına dikkat edin. İlk 2 saat içinde en az 2 litre içirdiğiniz ağız sütünü ilk 12 saat içerisinde en az 6 litreye tamamlayın. Anneden buzağıya ağız sütü dışında koruyucu madde aktarmanın başka bir yolu yoktur. Buzağı bakımında temiz ve kuru barınak konusunda gereken özeni göstermelisiniz.

Soğuk ve Rüzgarlı Havalarda Bakım


Soğuk ve rüzgarlı havalarda inekler, kendilerini sıcak tutacak ekstra yeme ihtiyaç duyar.
Bereketli bir yaz döneminden sonra Anadolu’muzun her köşesinden önce annelerimizin her sene olduğu gibi bu senede renkli kışa hazırlık görüntülerine şahit olduk. Ve sonunda kış yavaş yavaş kapımızı çalmaya başladı. Tabi mutfağımızdaki bu hazırlık görüntüleri üretimimize de yansımaktadır. Anadolu insanındaki merhameti her alanda görmek mümkündür, öyle ki bu merhametten olsa gerek bazı üreticilerimiz ahırlarını kışın kontrolsüz bir şekilde tamamen kapatmaktadır. Bizde bu ay ki yazımızda yaklaşan kış mevsiminde yetiştiricimizin hayvanlarına zarar görmeden ve daha kazançlı bir şekilde bu dönemi nasıl atlatabilir bunu kaleme almak istedik.
Kışa girdiklerinde hayvanların bulunduğu koşulları yakından takip etmek gereklidir. Eğer bazıları kilo kaybetmeye başlarsa hava soğuduğunda ot miktarı artırılmış bir besleme ile bunu düzeltme şansı için yeterli zaman olacaktır. Eğer hava soğuk ve rüzgarlıysa, inekler kendilerini sıcak tutacak ekstra yeme ihtiyaç duyacaklardır. Hava rüzgarlıyken hayvanlar otlakta gezinmek yerine sabit bir noktada kalacak veya rüzgardan korunmak için kendilerine korunak olarak belirledikleri yapıların arkasında duracaktır. Aslında hayvana zarar veren soğuk havadan ziyade cereyan olarak da bilinen hava akımıdır. Otlar yemeye uygun bile olsa, gün içinde hava ısınana kadar otlamayabilirler. Bu sorun, günün erken saatlerinde ot veya ilave besinler verip onları otlakta gezinmeye yönlendirerek çözülebilir. Bir inek soğuk havada ısısını korumak için daha fazla enerji harcamak amacıyla daha fazla ot ve saman gibi kaba yeme ihtiyaç duyar, eğer yeterli yem yoksa ısıyı sağlamak için vücut yağlarından faydalanacaktır. Kaba yemdeki artış (ot veya saman bile) ısıyı yükseltecek ve hayvanı sıcak tutacaktır. Yüksek kalitede yonca kuru otu protein, kalsiyum, A vitamini ve diğer önemli besin maddelerini sağlayabilir ancak soğuk havada ısı için yeterli gelmeyebilir. Yonca tek başına ineği soğukta koruyamaz. Yonca lezzetli bir yem olduğu için inekler onu çok çabuk şekilde yiyerek parçalara ayıracak ve kilo kaybedecektir. Süt verim (Laktasyon) dönemindeki ineklere yonca ve kuru otu karışım halinde vermek, yoncayı sade olarak vermeye oranla daha ideal bir besleme olacaktır. Böylelikle hayvan yoncayla beraber diğer kuru yemi de lezzetle yiyecektir. Tüy ve yağ soğuğa karşı iyi bir yalıtım sağlar. Dolaysıyla yaşlı hayvanların vücunda genç hayvanlara göre yağ oranı daha fazla olduğu için yaşlı hayvanlar soğuktan daha az etkilenir. Yazlık bir tüy yapısı ile tipik bir sığır sıcaklık düştüğünde üşüyebilir ancak kalın bir tüy katmanı ile çok düşük sıcaklıklarda bile kendini sıcak tutabilecektir.
Aslında sıcak hava soğuk havaya oranla hayvanı daha çok strese sokar ve süt veriminde ciddi azalmalara neden olur. Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesinde yapılan bir araştırmada eksi 15 C derece de hayvanların süt veriminde yüzde 5 oranında bir artış gözlenmektedir. Şunu açıkça ifade etmek isterim ki tabi bu yapılan araştırmada en önemli unsur yem kalitesi olmaktadır. Soğuğa, vücut ısısını artırmak için metabolik hızını da artırmak yolu ile uyum sağlayabilir ancak bu aldığı besin maddesi miktarının artışı anlamına gelecektir. Dolaysıyla soğuk her zaman için sığırcılıkta bir dezavantaj değil aksine avantaja dönüştürülebilir. Tekrar ifade etmek isterim önemli olan kaliteli kaba yem vererek ve cereyan faktöründe koruyarak verim artışına bile yol açabilir.

Süt İneklerde Kuru Dönem


Beslenmesi ve Tedavisi
Kuru dönem, süt ineklerinde meme sağlığı açısından oldukça kritik bir öneme sahiptir. Doğumdan sonra ortalama üç yüz – üç yüz beş gün süren süt verim döneminden sonra kuruya çıkartılması gerekir. Bunda amaç; bir sonraki doğum ve süt verimi için kendini yenilemesi ve hazır hale gelmesidir. Bu dönemde hayvanlar, doğumdan sonra ihtiyaç duyacakları birtakım enerji ve vitamin depolar.

Kuru Dönem Beslemesi
Kuru dönemde hayvanların yağlanması, doğumdan sonra bazı metabolik hastalıkların ortaya çıkmasına neden olacağından, kuruya çıkartılan hayvanların beslenmesine çok dikkat etmek gerekir. Kuru dönemim başlarında hayvanlara, yağlanmalarını önlemek amacıyla, enerji bakımından zengin konsantre yemler yerine, sadece vücut ihtiyaçlarını karşılayacak kaliteli kaba yem verilmelidir. Kuru dönemin sonlarında ise, memede ağız sütü yapımı başlar ve yavru gelişimi hızlanır. Buna bağlı olarak, ineğin ihtiyaç duyduğu enerji ve protein miktarında önemli bir artış meydana gelmektedir. Doğuma 15 günlük bir süre kaldığında, ineklerin rasyonlarındaki enerji miktarını artıracak yemler verilmesi yararlı olacaktır.

Kuru Dönem Süresi
Sütçü ineklerde, kuru dönem süresi 45 ila 60 gün olmalıdır. Kuru dönem süresi 45 günden az olan ya da kuruya çıkartılmayan hayvanlarda, doğumdan sonra, laktasyon döneminde, önemli oranda süt verimi kaybı ortaya çıkmaktadır. Sütçü ineklerin kuru dönem süresini, 60 günden fazla tutmak ise laktasyon döneminde süt artışında herhangi bir fayda sağlamayacaktır.
Kuruya çıkartılan her inekler, kuru temiz ve her türlü stres faktörlerinden uzak bir ortamda tutulmalıdır. Rasyonlarına vitamin E, Selenyum katmak, hayvanların vücut savunma sistemlerini artıracağından, oluşabilecek mastitislerin de önüne geçilmiş olur.
Kuruya çıkan bazı süt ineklerinde, aniden sütten kesme döneminde, artan meme içi basıncından dolayı süt sızdırması olabilir. Bu tür hayvanların mastitise yakalanma ihtimali oldukça yüksektir. Bunu önlemek için; meme içi antibiyotiklerin dışında, meme başı kanalını tıkaç gibi kapatan maddeler kullanmak yararlı olacaktır. Kuru dönem sırasında hayvanlar, temiz, bol altlıklı ve dezenfekte edilmiş bölmelerde tutulmadığı takdirde, mastitise yakalanmaları kaçınılmazdır.

Kuru Dönem Tedavisi
Laktasyon döneminde şekillenmiş ancak tedavisinin zor olduğu düşünülen mastitisleri sağaltmak ve bu dönemde meme içinde şekillenebilecek enfeksiyonları önlemek amacıyla; kuruya çıkartılan ineklerde mutlaka kuru dönem tedavisi uygulanmalıdır. Kuru dönem tedavisinin, kuruya çıkarılacak her ineğe yapılması gerekir. Bu dönemde yaygın olan hastalık riskini önlemek amacıyla, problemli olsun ya da olmasın; her ineğin dört meme loblarına antibiyotik preparatları verilmelidir.
Yetiştiriciler arasında, “Düveler sağılmadığı için memesinde mastitis olmaz” diye yanlış bir düşünce vardır. Oysa düvelerde bile sıklıkla mastitis görülebilmektedir. Dünyada yapılan araştırmalar sonucu, doğum öncesi düvelerin, büyük bir çoğunluğunda, en az bir memenin mastitisli olduğu görülmüştür.

Düvelerde Mastitis Görülmesinin Nedenleri
Hiç doğum yapmamış ve sağılmamış düvelerde mastitis görülmesinin en önemli nedeni; mastitisli memenin buzağıya emzirilmesi ya da mastitisli sütün buzağıya içirilmesidir. Bu durum, mikropların buzağının ağız florasına yapışmasına yol açar. Buzağılardaki birbirlerini emme alışkanlığından dolayı, ağızlarına mastitis mikrobu taşıyan buzağılar, hastalığı diğer buzağıların memelerine de bulaştırmaktadır. Bu nedenle; buzağılar, mastitisli süt ve memeden uzak tutulmalı ve bir arada barındırılmamalıdır.
Yetiştiriciler, işletmelerinde mastitis sorunu ile karşılaşmamak ya da bu sorunu asgariye indirmek için altlık materyaline önem vermelidir. Çünkü altlıklar, hayvanların kuru kalmasını sağlar. Altlık bulunmayan işletmelerde, idrar veya dışkı yolu ile birçok mikrop memenin içine girmek suretiyle mastitise neden olmaktadır.

Dikkat Edilecek Hususlar
Sağımdan önce sağım makinelerinin temizliğine önem verilmeli, memeler mikrop öldürücü sulara daldırılmalıdır. Memeler, tek kullanımlık kâğıt havlu ile kurulanmalı ya da her inek için ayrı bir bez kullanılmalıdır. Memelerin temizlenmesi sırasında mutlaka eldiven kullanılmalıdır. Sağımdan sonra etkili memeler bir antiseptiğe daldırılmalıdır.
Yapılan araştırmalar, işletme giderlerinin ortalama yüzde otuz sekizi mastitislerden kaynaklanmaktadır. Mastitisler, işletmelerde süt verimini, kalitesini ve işletmenin ekonomisini önemli oranda etkileyen bir hastalıktır. Bunun için maksimum düzeyde korunma önlemleri alınmalı ve titizlikle uygulanmalıdır. Mastitisli olan ve tedaviye yanıt vermeyen hayvanların kesilmesi en ekonomik yoldur.


Başvuru Rehberi

Koyun Bakımı ve Beslenme

Ağılların Temizliği
Koyunlar kışın ağıllarda barındırılır. Kış süresince ağılların tabanında biriken gübreler her yıl temizlenmelidir. Hayvanlar ilkbaharda meraya çıktıklarında ağıllardaki gübrelerde iyice kurumadan ağıllardan çıkarılmalı, taban, tavan ve duvarlar süpürülerek temizlenmeli ve ağıllarda da parazitler mücadele yapılmalıdır. Yaz döneminde koyunlar ağıllara alınmazlar ve açık avlularda yatırılırlar. Hayvanların yattıkları avlular sık sık süpürülerek buralarda gübre birikmesi önlenir. Avlularda belirli aralıklarla ilaçlanarak bit, pire, kene ve sinek gibi haşerelerle mücadele edilir. Hayvanlarda dış parazitlere karşı ilaçlamanın yapıldığı gün mutlaka ağıl ve avlularda ilaçlanmalıdır. Sonbaharda hayvanlar ağıla alınmadan önce ağılların tavan, taban ve duvarları yine süpürülerek temizlenmelidir.

Yaz Bakımı ve Beslemesi
Koyunlar ağıldaki kış beslemesinden meraya yaz beslemesine geçerken ani yem değişikliği yapılmamalıdır. İlkbaharda kuru yemden yaş yeme geçerken, sonbaharda yaş yemden kuru yeme geçerken geçişler yavaş yavaş yapılmalı, yemin biri azaltılırken diğeri çoğaltılarak en az bir haftalık bir sürede geçiş yapılmalıdır. Bu geçişin kontrollü yapılamadığı mera dönemi olan anız zamanında hayvanlar mutlaka kılçık ya da başak aşısı denilen (Enterotoksemi) aşısı ile aşılanmalıdır.
Yazın hayvanlar merada otlatılmalıdır. İlkbaharda hayvanları sabah erken kırağılı saatlerde ve kırağılı günlerde meraya çıkarmamalı, kırağının kalkması beklenilmeli veya o gün meraya gönderilmemelidir. Kırağılı günlerde hayvanlara bir miktar kuru ot verildikten sonra meraya çıkarmak daha iyi olur.
Çok sıcak havalarda özellikle öğlen saatlerinde koyunlar gölgeliklerde dinlendirilmelidir. Zaten koyunlar sıcak saatlerde yayılmazlar.
Koyunlar cüsselerine, yedikleri yemin miktarına ve cinsine, mevsimlere ve hava sıcaklığına bağlı olarak günde 2-5 litre su içerler. Bu su günde 2 defada verilmelidir. Hayvanlara verilecek su temiz kaynak veya çeşme suyu olmalıdır. Sulama yalaklarda yapılıyorsa yalaklar sık sık yıkanarak yosun tutması önlenmelidir. Hayvanları durgun gölet veya bataklık sularında sulamak parazitler hastalıkların bulaşmasına ve yayılmasına sebep olur.
Koyunların gündüz dinlendikleri gölgeliklerine ve gece barındıkları ağıllarına kaya tuzları veya yalama taşları konularak tuz ihtiyaçları karşılanmalıdır.
Koyunlar meralardaki her türlü otları yerler. Ancak zehirli otları ayırt etme içgüdüleri de vardır.

Kış Bakımı ve Beslemesi
Koyunlar kışın ağılda barındırılır. Ağıllar aydınlık ve havadar olmalıdır. Ağılda her koyun için ortalama 1.25 - 1.5 metre kare yer hesaplanmalıdır. Hayvanın cinsine göre hesaplanacak yer miktarı daha önceki konularda bildirilmiştir.
Ağılların ısısı kışın 8 oC' den az, yazın 15 oC'den çok olmamalıdır. Ağılda bulunan yemlikler fenni olmalı ve kolayca temizlenebilmelidir. Mümkünse yemlikler duvarlarda ve sabit olmalıdır. Yemliklere kesif yem ve otlar rahatça konulabilmeli ve artıklar kolayca temizlenebilmelidir. Ağırların duvarları her sene badana edilmeli, tabanı ise her sene temizlenmelidir. Ağıllarda ilkbaharda ve sonbaharda bit, pire, kene ve diğer haşaratlara karşı ilaçlama yapılmalıdır. Ağılların çatısı akmamalı ve tabanı su çekmemelidir.
Kışın koyunlara kaba yem olarak kuru ot, kuru yonca, yulaf samanı, arpa samanı ve buğday samanı verilebilir.
Kesif yem olarak; arpa kırması, buğday kırması, yulaf kırması, mısır, çeşitli değirmen artıkları, çeşitli küspeler ve fenni yem verilebilir.
Hayvan başına verilecek yem miktarları günlük olarak gösterilmiştir. Bu miktarlar günde 2 öğüne bölünerek verilmelidir.

Hayvanın CinsiKuru Ot(gr)Saman(gr)Kesif Yem(gr)
Kuzu250250400
Toklu500500500
Koyun500750800
Koç5001.0001.000

Gebe hayvanlarda yem miktarlarını biraz artırmak gereklidir. Yemler sabah ve akşam olmak üzere günde 2 öğünde verilmelidir. Hayvanlara verilen yemler bozulmuş ve küflenmiş olmamalıdır. Yemler her gün aynı saatlerde verilmeli, yem saati mümkün olduğunca değiştirilmemelidir. Yem vermeden önce artık yemler alınmalı ve yemlikler temizlenmelidir. Hayvanlar büyüklüklerine göre gruplara ayrılarak yemlenmelidirler. Kış döneminde koyunlar günde iki kez de sulanmalıdır. Hayvanların önünde kaya tuzu veya yalama taşları da bulundurulmalıdır. Bunlar sağlanamıyorsa haftada en az bir kez tuz verilmelidir.

Sığır Hastalıkları ve Aşıları

Sığırların Öldürücü Nezlesi(CGB)
Sığırlarla, koyunların direkt ve endirekt teması önlenmeli, koyun ağılları ile sığır ahırlarının arasındaki mesafe 400 metreden az olmamalıdır.
CoryzaGangrenosaBovum (CGB),koyunculuk ve sığırcılığın bir arada yapıldığı işletmelerde sıklıkla görülen öldürücü viral bir hastalıktır.
Belirtileri
Hastalığın dört klinik formu mevcuttur.
Perakut Form:Hastalığın ilk safhasıdır. Yüksek ateş, iştahsızlık, solunum güçlüğü, süt veriminin aniden kesilmesi, pis kokulu ishal sonucu, 1 ila 3 gün içinde ölüm görülür.
İntestinal Form:Bu form ağır seyreder ve ölümle sonuçlanır. Yüksek ateşle birlikte, çok sulu, pis kokulu ve bazen de kan bulunabilen şiddetli bir ishal görülür. Hastalığın bu aşamasında hayvanın ömrü 4 ila 9 gündür.
Baş – Göz Formu:Hastalığın en çok görülen ve en iyi bilinen formudur. İlk günlerde baş bölgesi vücudun diğer bölgelerinden daha sıcaktır. Ağız ve burun mukozası çok kızarıktır. Vücut sıcaklığı 40 – 42°C civarındaseyreder. Hastalığın başlangıcında görülen gözyaşı akıntısı daha sonra prulent – kanlı olur. Hastalık sonucu ağızda meydana gelen ağrıdan dolayı hayvanda, boş çiğneme hareketleri ve ağız şapırdatma görülür. Birkaç günde her iki göz korneası tamamen opak bir görünüm alarak, keratokonjunktivitisşekillenir. Özellikle hastalığın ilk günlerinde baş bölgesi vücudun diğer bölgelerinden daha sıcaktır.
Hastalığa maruz kalan hayvanların çoğu, 4 ila 10 gün içerisinde ölür. Direnci yüksek olan ve 14 – 15 gün yaşayabilen hastaların iyileşme umudu vardır.
Hafif Form:Hayvanın genel durumu bozulmamakla birlikte, vücut ısısı geçici olarak hafif derecede yükselir. Deride yer yer lekeler ve kabartılar oluşur.
Hastalığın baş – göz ve intestinal formlarının komplikasyonu sonucunda; hayvanlarda depresyon, çevreye karşı ilgisizlik, uyku hali, sallantılı yürüyüş, diş gıcırtısı ve yemlikleri ısırma gibi durumlar gözlenebilir.
Hastalığın İyleşme Süreci
Peragut form daima öldürücüdür. İshal görülmediği sürece, baş – göz ve hafif formlarda hastalığın iyileşme ihtimali vardır.
(CGB)’de Tedavi ve Korunma
Hastalığın tedavisi yoktur. Ancak belirtilere göre tedavi uygulanabilir. Örneğin; göz lezyonlarının lokal tedavisinde uygulanan yüksek dozda antibiyotik sonucu, sekunder enfeksiyonlar önlenmiş olur.
CGB’nin aşısı da mevcut değildir. Hastalıkla mücadele oldukça güçtür. Yapılması gereken en önemli şey; sığırlarla, koyunların direkt ve endirekt temasının önlenmesidir. Koyun ağılları ile sığır ahırlarının arasındaki mesafe 400 metreden az olmamalıdır.

Nokra
Hastalığa maruz kalan hayvanlarda ekonomik kayıplar daha fazla önem taşır.
Hypodermabovis larvaları tarafından meydana getirilen, sığırlarda genel durum bozuklukları, süt ve deri gibi ekonomik kayıplara neden olan bir hastalıktır.
Hypodermosis sineği, yaz aylarında yumurtalarını hayvanların kılları üzerine bırakmaktadır. Kıllardan aşağıya inerek deriyi delen larvalar sırt derisi altına yerleşir ve burada şişlikler oluşturur. Deride meydana gelen apseler sonucu derinin ekonomik değeri düşer.
Hastalık, ineklerde santral sinir sistemi bozuklukları, özefagus işlevsel bozukluklarına ve iştahsızlığasebep olur. Sinekler, yaz aylarında günün sıcak saatlerinde uçuşarak, yumurtalarını bırakacak hayvan ararlar. Mayıs – Ağustos ayları arasında, meraya çıkartılan hayvanların etrafında uçuşmaya başlayan dişi sinekler, çıkardıkları sesten dolayı sığırlarda korkuya neden olurlar. Hayvanlar kuyruklarını kaldırarak, gölgelik veya çalılık yerlere kaçarlar. Hayvanların bu kaçışına halk arasında “Büvelek tutması” adı verilmektedir. Dişi sinekler, özellikle hayvanların bacakları, yattıklarında ise böğürleri ve karınların bölgesindeki kıllarına yumurtalarını yapıştırırlar.
Larvalar, hayvanların derialtlarına girdikten sonra Kasım’a kadar göçlerini tamamlar. Aralık ayından Mart’a kadar bel omurları çevresindeki dokular altında ve Temmuz’a kadar da derialtında bulunurlar.
Hastalığa maruz kalan hayvanlarda ekonomik kayıplar daha fazla önem taşır. Hayvanlar, stresten dolayı yeterli otlayamaz. Buna bağlı olarak süt veriminde azalma ve kilo kaybı şekillenir. Ayrıca etlerin, zarar gören fileto ve kesik pirzola kısımlarının değerleri azalır. Sırt derisindeki deliklerden dolayı da derinin ekonomik değeri düşer.
Mart ve Nisan aylarında hayvanların sırtları, elle kontrol edilebilir. Etkenler sırtta ele gelen kist benzeri şişliklerle kendini belli eder. Meradan dönen hayvanların bacak, meme, sağrı ve but bölgelerindeki kılların, yumurta varlığı için kontrol edilmesinde yarar vardır.
Koruma için bölgesel olarak sinek mücadelesine veya sütü sağılmayan hayvanlara sistemik uygulanan ilaçlarla sağlanabilir. Bu, ayrıca bir sonraki senenin sinek aktivitesini de azaltabilir. Ama Nokra kontrolünde esas sineğin varlığını veya yumurtlamasını engellemekten çok, yemek borusuna veya omuriliğe göç etmelerinden önce larvaları öldürmektir. Tedavi için veteriner hekime başvurulmalıdır.

Tüberküloz
Süt ineklerinde verim kaybına neden olduğu gibi insan sağlığı için de oldukça tehlikeli bir hastalıktır. Kapalı sistemde hayvancılık yapan işletmelerde yayılma riski yüksektir.
Bulaşma Yolları
Tüberküloz, solunum ve sindirim yoluyla bulaşan bir hastalıktır. Sığırlar, enfeksiyonu çoğunlukla 6 ila 24 ay arasındaki yaşlarda alırlar. Bir arada çok sık barındırılma, kötü bakım ve besleme, fazla yorgunluk, açlık ve gebelik gibi faktörlerin yanı sıra süt sağım makinelerinin temiz olmaması hastalığın ortaya çıkmasında önemli rol oynar.
Belirtiler
Sığırlarda; lenf yumrularında şişme, yüksek ateş, durgunluk, bitkinlik, solunum ve nabız artışı, zarar görmüş organlarda işlevsel bozukluklar görülür.
a)Akciğer tüberkülozunun başlarında derin soluma, sonlarında ise kesik kesik bir öksürük meydana gelir. Hastalık kronikleştikçe öksürük sıklaşır ve ağrılı bir durum alır. Hayvan öksürdükçe burnundan sarı -grimsi bir akıntı gelir. Hayvanın iştahı yerinde olmasına karşın, çabuk yorulma, bitkinlik ve zayıflama dikkati çeker. Burun akıntılarının yutulmasıyla sindirim sistemi enfekte olur ve hayvanın beden ısısında inmeler, çıkmalar görülür.
b)Bağırsak tüberkülozunda, sancı, bazen ishal bazen de kabızlık görülür. Karaciğer ve dalak gibi iç organ tüberkülozunda zayıflık ve anemi gibi belirtiler vardır.
c)Meme tüberkülozunda meme lenf yumrularında ağrısız yaygın şişlikler ele gelir. Hastalık çoğunlukla tek meme lobuna yerleşir. Hasta meme lobu sert ve ağrısızdır. Süt gittikçe azalır ve yeşilimsi bir renk alır ve iri taneli pıhtılar içerir, sağıldığında kabın çeperine yapışmaz.
d)Böbrek tüberkülozunda idrar bulanık ve iğneleyici bir amonyak kokusu vardır.
e)Kemik tüberkülozunda bazı kemiklerde tümör görünümünde şişlikler oluşur.
f)Beyin tüberkülozunda ise bir takım sinirsel bozukluklar ve hatta körlük bile görülebilir.
g)Klinik belirtilere göre tanı koymak güçtür. Bunun için alerjik ve bakteriyolojik yöntemlere başvurulur.
h)Tüberküloz, süt ineklerinde tazminatlı bir hastalıktır. Bu yüzden hastalık saptanan inekler hemen kesime gönderilmelidir. Sadece etleri (iç organları dışında) kavrulduktan sonra tüketilmelidir.

Gebelikte Yavru Ölümleri

Kayıpların çoğu, tohumlama sonrası, ilk 20 gün içerisinde gerçekleşmektedir. Embriyonik ölüm geçirmiş olan bir inek, tohumlamadan 18 ila 24 gün içerisinde, tekrar kızgınlık gösterebilmektedir. Bu dönemde embriyonun ölümü ve dışarı atılması genellikle yetiştiricilerin gözünden kaçar. Bu durum, yetiştiriciler tarafından, “ineğim aşı tutmadı” şeklinde yorumlanır.
Embriyonal ölümleri, hastalıktan kaynaklanan ve hastalığa bağlı olmayanlar şeklinde iki başlık altında inceleyebiliriz.
Hastalığa Bağlı Ölümler
Beslenme Sorunları
İneklerin gebe kalamamasının başlıca nedeni beslenmedir. Gebeliğin ilk 3 ayında, buzağıda organların oluşumu ve şekillenmesi evrelerinde besleme çok önemlidir. Bu dönemde, yeterli ve dengeli beslenemeyen ve zayıf olan hayvanlarda, embriyonal ölümlerin gerçekleşme oranı oldukça yüksektir. Ayrıca; küflü, bozuk, donmuş yemlerin ve soya – yonca fazla miktarlarda verilmesi embriyonik ölümlere sebebiyet verebilir. A vitamini, iyot ve selenyum eksiklikleri de embriyonun ölümüne veya atılmasına neden olabilmektedir.
Fiziksel ve Hormonal Sebepler:
Gebeliğin devamlılığını sağlayan hormonlar inekler tarafından üretilmektedir. Bunların dışında, yetiştiricilerin uygulamış oldukları ve halk arsında kızdırma, boğaya getirme diye bilinen hormonların; gebeliğin tanısı tam olarak yapılmadan uygulanması durumunda mevcut gebelikler sonlanmaktadır.
Gebe hayvanlarda tanı amacıyla uygulanan rektal muayene sırasında yumurta üzerindeki gebeliğin devamını sağlayan ve hormon üreten corpus luteumun harap olması ile yavrunun içinde bulunduğu kesenin zarar görmesi gebeliğin sonlanmasına neden olur. Gebelik için rektal muayene mutlaka veteriner hekim tarafından yapılmalıdır. Unutulmaması gereken bir diğer konu da, embriyonik ölümler, hem ineğin hem de boğanın gen özelliklerine bağlı olarak da gerçekleşebilir.
Kimyasal ve Diğer Etkiler: İneklerde, gebeliğin ilk 3 ile son ayı buzağılardaki ölümlerin sıklıkla yaşandığı kritik dönemlerdir. Embriyonik devre denilen ilk 3 aylık dönem içinde, bilinçsizce yapılan ilaçlar, anneden yavruya geçebilmekte ve gebeliği sonlandırmaktadır. Embriyonik ölümler yaşlı ineklerde, düvelere oranla daha fazla olduğu görülmektedir. Çevre ısısının normalin üstünde artış gösterdiği durumlarda hayvanın strese girmesi, beden ısısının yükselmesine bağlı olarak embriyonik ölümler meydana gelebilmektedir.
Hastalığa Bağlı Olan Ölümler
İneklerde bakteriler, virüsler, mantarlar ve parazitler embriyonik ölümlere ve gebeliğin ilerleyen dönemlerinde buzağı atıklarına sebep olmaktadır. Doğum öncesi ve sonrasında ortaya çıkan hastalıklar da üremeyi etkileyen faktörlerdendir. Ayrıca klinik mastitis problemi konsepsiyon oranının düşmesi, embriyonik ve fötal ölümler açısından önemli bir risk faktörüdür. Tohumlama sonrası ilk 45 gün içinde klinik mastitis hastalığının ortaya çıkması durumunda geç embriyonik ölüm görülme oranı normalden 3 kat daha fazla olmaktadır.
Embriyonik ölümlere sebep olan hastalıklardan bazıları şunlardır:
Corynebacteriosis:Corynebacterium pyogenes, inek döl yolunda sıklıkla rastlanan ve rahim içi tabakasının iltihaplanmasına neden olan bakteri türüdür. Döl tutan hayvanlarda embriyonik ölümlere sebep olduğu bilinmektedir.
Campylobacteriosis:Campylobacter Fetus, genellikle vibrio olarak bilinen, kolayca bulaşan ve boğa yoluyla tüm ineklere geçen bir hastalıktır.
Brucellozis:Tehlikeli olduğu kadar tedavisi mümkün olmayan hastalık.
Leptospirosis:Gebe hayvanlarda plasentada normal yapının bozulması ile ölen buzağının atılımının gecikmesine, haftalar hatta aylar almasına neden olmaktadır.
IBR-IPV:İneklerde yüksek ateşle seyreden solunum yolu hastalığıdır. Gebe ineklerde embriyonik ölümlere sebep olduğu bilinmektedir.
BVMD:Genellikle çiftleşmeden sonraki dönemde meydana gelen enfeksiyonlarda anne yolu ile yavru etkilenebilir. Gebelikte ilk 100 gün içinde emriyo ya da fötusda erime şekillenir.
Değerli üyelerimiz;
Embriyonik ölümler ile gebeliğin ilerleyen dönemlerinde ortaya çıkan buzağı atılması konusunda yapılabilecek fazlaca bir şey bulunmamaktadır. Söz konusu sorunları en aza indirmek ve ekonomik kayıpları önleyebilmek için;
  • Ahır şartları iyileştirilmeli,
  • Besleme doğru ve düzenli yapılmalı
  • Hayvanlar, brucella, Campylobacter Fetus, leptospira, IBR enfeksiyonlarına karşı aşılanmalıdır.
Yapılan araştırmalar ve gözlemler, beslemenin düzenli yapıldığı ve hekim kontrolünün bulunduğu işletmelerde, yukarıda bahsettiğimiz olumsuzluklara daha az rastlandığını ortaya koymaktadır.

Süt İneklerinin Beslenme Dönemi


Süt İneklerinin Beslenme Dönemleri:

Birinci Dönem:
  • Yüksek kaliteli kaba yemler kullanılmalıdır.
  • Rasyonun yeterince protein ihtiva ettiğinden emin olunmalıdır.
  • Konsantre yemler yavaş yavaş artırılarak verilmelidir.
  • Günde 500-750 g yağ ilavesi hayvanların enerji ihtiyacının karşılanmasında yardımcı olacaktır.
  • Her türlü stres azaltılmalıdır.
Pink Dönemi:
Bu dönemde üzerinde durulması gereken en önemli nokta süt verim pikini mümkün olduğunca uzatabilmektir. Bunu sağlamak için beslemeye çok dikkat edilmesi gerekir. Bu dönemin başlangıcında yem tüketimi maksimum düzeye çıkmak üzeredir ve canlı ağırlık kaybı çok düşük düzeye inmiştir ya da hayvan yavaş yavaş ağırlık kazanmaya başlamıştır.
Yem tüketimini artırmak amacıyla aşağıdaki uygulamalara dikkat edilmelidir.
  • Günde en az 3 öğün yemleme yapılmalıdır.
  • Kaliteli yem kapları kullanılmalıdır.
  • Günlük verilecek üre miktarı 100 gr ı aşmamalıdır.
  • Kaba ve konsantre yemler karıştırılarak birlikte verilmelidir.
  • Her türlü stresten kaçınılmalıdır.
Laktasyonun son dönemi:
Süt veriminin azalması nedeniyle hayvanın ihtiyaçlarının kolaylıkla karşılanabildiği bir dönemdir. Süt verimindeki azalma aylık %10 kadar olmalıdır. Konsantre yem miktarı önemli ölçüde azaltılabilir yalnız ilk dönemdeki ağırlık kaybının bu dönemde yerine konacağı ve gebelikten ileri gelen ihtiyaçlar rasyon hazırlarken göz önünde tutulmalıdır. Bu dönemde dikkat edilmesi gereken en önemli nokta hayvanın yağlandırılmaması olmalıdır.
Kuru Dönem:
Beslenme açısından en kritik dönemdir. Kuru dönemde uygulanacak iyi bir besleme programı, hem müteakip laktasyon dönemindeki süt veriminin artırılmasında hem de metabolik hastalıkların minimize edilmesinde büyük önem taşır. 10 kg'dan daha az süt verenler) kuruya ayrılırken önemli bir problemle karşılaşılmaz.

Süt İneklerinin Beslenmesi


Hayvancılıkta üretim maliyeti içerisinde karlılığın en önemli etkenlerinden biri yem gideridir. Hayvancılıkta ucuz kaliteli kaba ve kesif yem temin ederken bir yandan da dengeli bir besleme yapmak gerekir. Hayvanın canlı ağırlığı, süt verimi, sütün yağ oranı, laktasyon dönemi ve hayvanın sağlık durumu gibi özellikler hayvanların ihtiyaçlarının belirlenmesinde önemli unsurlardır.
Süt ineklerinin günlük olarak yaşama payı için canlı ağırlıklarının 1/40 ı kadar kuru kaba yeme ihtiyaçları bulunmaktadır. Yaklaşık olarak 500 kg canlı ağırlıktaki bir ineğin yıllık kuru kaba yem ihtiyacı 4 ton kuru yonca eş değerindeki çeşitli kaba yemlerden oluşur. Bu kaba yemler kuru veya sulu (silaj) gibi yemlerden oluşabilir. Hayvanın hangi sağım döneminde (laktasyon) olduğunun bilinmesi yemleme açısından çok önemlidir. Süt ineklerinde süt verimi, laktasyonun (sağım dönemi) sonuna doğru düşmektedir. İneklerden bir laktasyon da alınan sütün normal şartlarda yaklaşık %45'i ilk 100 günde, %30-35'i ikinci 100 günde, %20-25'i üçüncü 100 günde alınır. Bütün bunları dikkate alarak; ineklerimize devamlı aynı miktar yem vermek yerine yapacağımız aylık süt verim kontrollerinin de ışığında verimlerine ve verim dönemlerine göre yemleme yapmalıyız.
Hayvanlara verilecek yemlerin kalitesi sütteki yağ oranını etkilemektedir. Ham selüloz içeriği kuru madde %18'in altına inmemelidir, indiği durumlarda süt yağında bir azalma meydana gelecektir. Sürüdeki ineklerin hepsine aynı miktarda yem vermemek maliyeti düşürmek ve yem savurganlığını önlemek açısından önemlidir. İnekler süt verimi düştüğünde daha az, verimleri yükseldiğinde daha fazla yeme gereksinim duyarlar. Yüksek verimli inekleri sindirme derecesi yüksek, kaliteli yemlerle, düşük verimli sağmalları, düve ve kurudaki inekleri daha düşük nitelikli yemlerle beslemek gerekir. Hayvanlara verilecek yemler genel olarak iki ana başlıkta incelenebilir.
  1. Kaba Yemler
    • Çayır ve meralar
    • Baklagil yem bitkileri (Yonca, fiğ, korunga vb.),
    • Her türlü kuru otlar
    • Kök ve yumru yemler
    • Diğer silo yemleri
  2. Kesif Yemler
    • Arpa, yulaf, mısır gibi tane yemler,
    • Ayçiçeği küspesi, Pamuk tohumu küspesi gibi yağlı tohum küspeleri,
    • Muhtelif kepek, bongalit vb. gibi değirmen artıkları,
    • Et unu, balık unu, kemik unu gibi hayvansal yem maddeleri,
    • Melas ve kuru pancar posası gibi şeker fabrikası artıkları,
    • Vitaminler, tuz ve diğer mineral maddeler olarak sıralayabiliriz.
Hayvanlarımızın enerji ve protein gereksinimlerini doğru karşılamak için kaba ve kesif yemlerimizi dengeli bir rasyon hazırlayarak vermeliyiz. Buna göre Rasyon ; hayvanlara bir gün (24 saat) içinde besin madde ihtiyaçlarına göre hazırlanıp verilmesi gereken kaba ve kesif yemlerin toplam miktarıdır.Gelişmesini tamamlamış Sığırların rasyonları yaşama payı ve verim payını karşılayacak şekilde hazırlanmalıdır. Bir hayvanın hiçbir verim vermeden canlı ağırlığını muhafaza edebilmesi için yedirilmesi gereken rasyona “Yaşama Payı Rasyonu” denir. İneklerin süt verimleri, boğaların canlı ağırlık artışı ve iş gücü için yaşama payına ek olarak verilmesi gereken rasyona “Verim Payı Rasyonu” denir.
Süt sığırları için rasyon hazırlanırken dikkat edilecek hususlar şunlardır :
  1. Rasyon hazırlamadan önce hayvanların canlı ağırlıkları, verim düzeyleri, laktasyon sayıları, fizyolojik durumları (gebelik), kurumadde tüketim düzeyleri saptanmalıdır. Kuru madde; yem maddelerinin suyu alındıktan sonra geriye kalan kısımdır.
  2. Hayvanların verimine uygun günlük besin madde gereksinimleri (enerji, protein, mineral ve vitaminler) karşılanmalıdır.
  3. Rasyonun mümkün olduğunca fazla yem çeşidi kullanılarak hazırlanması gerekir.
  4. Hayvana verilecek yemler sindirim sistemi kapasitesinden fazla olmamalıdır.
  5. Rasyonda kullanılan yem çeşitleri hayvan tarafından sevilerek tüketilmeli ve verimine olumsuz bir etkisi olmamalıdır.
  6. Rasyonun toplam ham yağ içeriği kurumaddede %5'in üzerinde olmamalıdır. Bu değerin üzerindeki yağ düzeyleri rumende sellülotik bakterilerin çalışmasını olumsuz etkilemekte ve sindirim aksaklıkları oluşmaktadır.
  7. Rasyon maliyeti de önemlidir. Bunun için ucuz yem kaynakları kullanılmak suretiyle "en düşük maliyetli rasyon" hazırlanmalıdır.
  8. Hazırlanan rasyonların hayvanlara en az 2 öğünde, mümkünse 3 öğünde verilmesine özen gösterilmelidir.
  9. Rasyondan rasyona geçiş, en az 3 gün içerisinde kademeli olarak yapılmalıdır. Aksi halde Rumen mikroorganizmaları bundan olumsuz etkilenmekte hayvan hastalanmaktadır.
  10. Hazırlanan rasyonlar da kaba yemlerin yaşama payı+7 kg sütü karşılayacak nitelikte olmasına özen gösterilmeli ve bunun üzerindeki süt verimi (%16 HP 2400 ME kcal/kg-%18 HP 2500 ME kcal/kg) süt yemi ile karşılanmalıdır.
Silajlar ve özellikle mısır silajı süt sığırlarının beslenmesinde önemli bir kaba yemdir. Silajlar ineklere 25-30 kg’a kadar yedirilebilir. Mısır silajı enerji bakımından oldukça zengindir. Fakat protein bakımından yeterli değildir. Mısır silajının yanında protein bakımından zengin yağlı tohum küspeleri (ayçiçeği ve pamuk tohumu), yonca, fiğ ve korunga gibi baklagil kuru otları kullanılmalıdır. Bunlar uygun zamanda biçilirse enerji bakımından da iyi durumda olurlar. Konsantre yem karmalarından enerji ve protein bakımından zengin mısır, arpa, buğday, yulaf ve çavdar kırmalarının hayvanlara kırılarak hatta ezilerek, mısır silajının yanında verilmesi uygun olur. İneklere verilecek kaba yem miktarı 100 kg canlı ağırlık için 2 kg kuru ot olarak hesap edilir. Örneğin 500 kg canlı ağırlıktaki bir ineğe günlük 10 kg kuru ot hesap edilir.
Yaşama payını yediği kaba yemlerden sağlayan ineğin süt verimi için ayrıca kesif yeme ihtiyacı bulunmaktadır. Verim payı için kaba yem dışında verdiği her 2–2,5 kg süt için 1 kg süt yemi (fabrika yemi) verilmelidir. İneğe verilecek kaba yemin üçte biri (1/3) yonca, fiğ, korunga gibi baklagil kuru otlardan, üçte ikisi (2/3) ise kuru çayır otlarından oluşması en iyisidir. Baklagil kuru otları ve çayır otu yoksa o zaman saman kullanılır. Eğer hayvana saman verilecekse kaba yemin yarısı samandan, diğer yarısının 1/3 ü baklagil, 2/3 ü kuru çayır otundan karşılanmalıdır. Hayvanlar yediği yeme göre değişmekle beraber günlük 40 ila 60 kg arasında su içerler. Hayvanın verdiği her 1 kg süt için 3 litre suya ihtiyacı olup ve bunun sağlanabilmesi için hayvanların önünde devamlı temiz ve uygun sıcaklıkta su bulundurulmalı bu mümkün değilse günde en az iki kez yemlemeden sonra 15 derece sıcaklıkta bol su verilmelidir.

Sığırların Vitamin İhtiyacı


Süt Sığırlarının Vitamin ve Mineral Madde İhtiyaçları
Süt ineklerinin en fazla gereksinim duydukları mineral fosfordur. Yeterli düzeyde kaba yem tükettikleri için kalsiyum noksanlığı söz konusu değildir. Kaba yemlere ek olarak verilen konsantre yemlere %1 veya %1.5 düzeyinde dikalsiyum fosfat’ katılması süt ineklerinin ihtiyacını karşılar.
Yeteri kadar kuru ot veya silaj alan veya çayır-meralarda otlayan sığırların rasyonlarına dışarıdan ‘vitamin A’ katılmasına gerek yoktur.

Süt İneklerinin Tuz İhtiyacı:
Süt ineklerine yeteri kadar tuz verilmesi şarttır.Tuz noksanlığında iştah azalması görülür ve aşırı noksanlıklar hayvanı ölüme kadar götürebilir. Tuz ihtiyacı vücut ağırlığı ve verilen rasyonun karakterine göre değişir. Canlı ağırlığı 500 kg olan bir süt ineğinin yaşama payı tuz ihtiyacı günde 20-25 gr’dır. Buna ineğin verdiği her 1 kg süt için ayrıca 2 gr tuz eklemek gerekir.Hayvanlara tuz, yemliklere kaya tuzu koyarak yedirilebileceği gibi, konsantre yem içerisine karıştırılarak ta verilebilir. Konsantre yemin her 100 kg’ına 1 kg iyotlu tuz koymak onların ihtiyacını karşılar.

Süt Sığırlarının Su İhtiyacı:
Hayvan vücudunun %60-70’ini, sütün %87’sini oluşturan su, besin maddelerinin taşınmasında, artıkların dışarı atılmasında ve vücut ısısının kontrolünde önemli rol oynar. Süt sığırlarının su gereksinimi, hayvanın vücut ağırlığına, süt verimine, verilen yemin cinsine ve çevre ısısına bağlı olarak değişir. Bir süt ineği 24 saatte ortalama 10 kez su içer. Yine bir süt ineğinin yaşama payı su ihtiyacı günlük 40-60 litre kadar olup, her litre süt verimi için 4 litre daha fazla su verilir.

Sığır Yetişitiriciliği


İşletme Hijyeni
Temizlik işlemleri sadece gözle görülebilen kirlerin ortamdan uzaklaştırılmasına yönelik olmamalıdır.
Süt sığırcılığı yapılan bir işletmede, hastalıkların önüne geçmek ve hayvanlardan sağlıklı ürün alabilmek için; temizlik ve dezenfeksiyon kurallarına tam anlamıyla uymak gerekir. Ahırda temizlik ve dezenfeksiyon kurallarına uyulmaması; çeşitli hastalıklara davetiye çıkaracağı gibi sütün kalitesinin düşmesine de neden olacaktır.
Kaliteli Süt Üretebilmek İçin Gerekli Şartlar:
  • Kaliteli su,
  • Ahır/durak temizliği,
  • İnek memesinin ve meme başı temizliği,
  • Sağım ve depolama ekipmanlarının temizliği,
  • Kuru dönem inek idaresi,
  • Süt tankı ve süt kalite takip kayıtları
Ahırlarda, çeşitli hastalıkların ortaya çıkmasını önlemek için barınak, zemin özelikleri, kullanılan yataklık, su kaynakları, revir bölümü, doğumhane, süt tankı ve sağım işlemi ile gübrelikler önem arz etmektedir.
Yem siloları ve depoları tamamen kapalı olmalı, evcil hayvan ve yabani kuşların girmesi engellenmelidir. Yem depoları, silolar ve yemleme araçları düzenli olarak temizlenip dezenfekte edilmelidir. Son ilaçlama ile ürün tüketimi arasında geçmesi gereken sürenin en az 15 gün olmasına mutlaka dikkat edilmelidir.
Sağım kurallarına ve sağım hijyenine dikkat edilmediği takdirde, süt insanlar için bir hastalık kaynağı olabilir. Sadece ineğin memesinin temizliği, sağım hijyeniiçin yeterli değildir. Sağım yapılan kovaların temizliği ile sağım makinelerinin temizliği ve sağıcıların sağlıklı olmaları da önemlidir. Sütten insanlara hastalık bulaşmaması için hayvanların yanı sıra bakıcıların ve sağıcılarında sağlıklı olmaları ve kontrollerinin yapılmış olması gerekmektedir.
Sağım makinelerinin hijyeni, süt kalitesiyle doğru orantılıdır. Süt borularında kalan süt taşları, madde kalıntıları sütün yapısını ve kalitesini bozmaktadır. Bu nedenle sağım sistemi dezenfektanlarının çok dikkatli ve talimatlara uyularak kullanılması büyük önem taşımaktadır.Yöntemine uygun olarak yapılmayan temizlik ve dezenfeksiyon işlemleri sonucunda, gözle görülmeyen mikroskobik canlılar, ortamda bulunan yağ, protein gibi besin öğelerini kullanarak hızla çoğalmaya başlarlar. Bu nedenle temizlik işlemleri sadece gözle görülebilen kirlerin ortamdan uzaklaştırılmasına yönelik olmamalı, mikrobiyal kirlenmeyi ortadan kaldırmak üzere dezenfeksiyon ağırlıklı temizlik yapılmalıdır.

Doğum Yaklaşırken Bakım ve Besleme


Değerli Yetiştiriciler,
İneğinizin doğumuna yakın bir zamanda, “Geçiş Dönemi” yemlemesine başlamalısınız. Bu dönemde, öncelikle ineği, doğumdan sonra vereceğiniz yeme alıştırmalısınız. Bol ve kaliteli kaba yem verilmekle birlikte, yonca ve silajdan kaçınmanız gerekir. Kuru çayır otu veya diğer kuru otları tercih etmelisiniz.
Kuru dönemde, ineğinizi şişmanlatmamaya gereken özeni göstermelisiniz. Çünkü şişman bir ineğin doğuma hazırlanması, başta güç doğum olmak üzere, birçok sorunu da beraberinde getirmektedir. Ayrıca; doğum sonrası karaciğer yağlanması, ketozis, eşin atılamaması gibi problemlerle karşılaşılması ihtimali oldukça yüksektir. Yine bu dönemde gerekli aşılar yapılmalı, parazit mücadeleleri ihmal edilmemelidir.
Doğumu yakınlaşan ineği, diğer ineklerden ayrı, temiz, kuru, ışıklandırılmış, suya ulaşımı kolay ve geniş bir bölmeye almalısınız. Doğuma bir hafta kala veya doğumdan 2 – 8 gün önce yüksek dozda D3 vitamini enjekte etmelisiniz. Böylece; doğum sonrası olabilecek gizli ve klinik hipokalsemileri önlemiş olursunuz.
Doğum bölmesinin geniş olması, ineğin bu bölmede serbest olarak bırakılması, kolay doğum yönünden çok yararlı olacaktır. İneklere ıkınmaları, sancılanmaları için yer ve zaman verdiğinizde, doğum daha kolay ve kendiliğinden gerçekleşebilecektir. Gereksiz ve erken müdahalelerden kaçınmalısınız. Yapmış olduğunuz gözlem sonucu müdahalenin gerekli olduğuna karar verdiğinizde; temiz ellerle, temiz malzemeyle, eldiven kullanarak müdahale etmeniz gerektiğini aklınızdan çıkarmamalısınız.
Doğum Öncesi Aşılar
Programa uygun şekilde anneyi kuru dönemde aşıladığınız takdirde, doğan yavrunun septisemi ve ishalden ölmemesini önemli ölçüde sağlamış olacaksınız. Kuru dönemde anneye yapılacak aşılar sayesinde ağız sütüyle yavruya koruyucu maddeler aktarılacağını da unutmamalısınız. Buzağı doğar doğmaz göbek kordonunu dezenfekte etmeli ayrıca soluk almasına yardımcı olmalısınız. Hemen bir antiserum uygulamak suretiyle, buzağıyı korumaya almış olursunuz. Ağız sütünün içirilmesine dikkat etmelisiniz.
Buzağınızın ağız sütü alıp almadığından emin olmanızın en etkili yolu biberonla içirmektir. Buzağıyı annesinden ayırarak, kuru, temiz bir yere alarak, ağız sütünü içmesini sağlamalısınız. Eğer içmiyorsa sabırlı olun. Gerekli olursa sonda ile midesine verin. Her ne şekilde olursa olsun ağız sütünü almasına dikkat edin. İlk 2 saat içinde en az 2 litre içirdiğiniz ağız sütünü ilk 12 saat içerisinde en az 6 litreye tamamlayın. Anneden buzağıya ağız sütü dışında koruyucu madde aktarmanın başka bir yolu yoktur. Buzağı bakımında temiz ve kuru barınak konusunda gereken özeni göstermelisiniz.

Soğuk ve Rüzgarlı Havalarda Bakım


Soğuk ve rüzgarlı havalarda inekler, kendilerini sıcak tutacak ekstra yeme ihtiyaç duyar.
Bereketli bir yaz döneminden sonra Anadolu’muzun her köşesinden önce annelerimizin her sene olduğu gibi bu senede renkli kışa hazırlık görüntülerine şahit olduk. Ve sonunda kış yavaş yavaş kapımızı çalmaya başladı. Tabi mutfağımızdaki bu hazırlık görüntüleri üretimimize de yansımaktadır. Anadolu insanındaki merhameti her alanda görmek mümkündür, öyle ki bu merhametten olsa gerek bazı üreticilerimiz ahırlarını kışın kontrolsüz bir şekilde tamamen kapatmaktadır. Bizde bu ay ki yazımızda yaklaşan kış mevsiminde yetiştiricimizin hayvanlarına zarar görmeden ve daha kazançlı bir şekilde bu dönemi nasıl atlatabilir bunu kaleme almak istedik.
Kışa girdiklerinde hayvanların bulunduğu koşulları yakından takip etmek gereklidir. Eğer bazıları kilo kaybetmeye başlarsa hava soğuduğunda ot miktarı artırılmış bir besleme ile bunu düzeltme şansı için yeterli zaman olacaktır. Eğer hava soğuk ve rüzgarlıysa, inekler kendilerini sıcak tutacak ekstra yeme ihtiyaç duyacaklardır. Hava rüzgarlıyken hayvanlar otlakta gezinmek yerine sabit bir noktada kalacak veya rüzgardan korunmak için kendilerine korunak olarak belirledikleri yapıların arkasında duracaktır. Aslında hayvana zarar veren soğuk havadan ziyade cereyan olarak da bilinen hava akımıdır. Otlar yemeye uygun bile olsa, gün içinde hava ısınana kadar otlamayabilirler. Bu sorun, günün erken saatlerinde ot veya ilave besinler verip onları otlakta gezinmeye yönlendirerek çözülebilir. Bir inek soğuk havada ısısını korumak için daha fazla enerji harcamak amacıyla daha fazla ot ve saman gibi kaba yeme ihtiyaç duyar, eğer yeterli yem yoksa ısıyı sağlamak için vücut yağlarından faydalanacaktır. Kaba yemdeki artış (ot veya saman bile) ısıyı yükseltecek ve hayvanı sıcak tutacaktır. Yüksek kalitede yonca kuru otu protein, kalsiyum, A vitamini ve diğer önemli besin maddelerini sağlayabilir ancak soğuk havada ısı için yeterli gelmeyebilir. Yonca tek başına ineği soğukta koruyamaz. Yonca lezzetli bir yem olduğu için inekler onu çok çabuk şekilde yiyerek parçalara ayıracak ve kilo kaybedecektir. Süt verim (Laktasyon) dönemindeki ineklere yonca ve kuru otu karışım halinde vermek, yoncayı sade olarak vermeye oranla daha ideal bir besleme olacaktır. Böylelikle hayvan yoncayla beraber diğer kuru yemi de lezzetle yiyecektir. Tüy ve yağ soğuğa karşı iyi bir yalıtım sağlar. Dolaysıyla yaşlı hayvanların vücunda genç hayvanlara göre yağ oranı daha fazla olduğu için yaşlı hayvanlar soğuktan daha az etkilenir. Yazlık bir tüy yapısı ile tipik bir sığır sıcaklık düştüğünde üşüyebilir ancak kalın bir tüy katmanı ile çok düşük sıcaklıklarda bile kendini sıcak tutabilecektir.
Aslında sıcak hava soğuk havaya oranla hayvanı daha çok strese sokar ve süt veriminde ciddi azalmalara neden olur. Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesinde yapılan bir araştırmada eksi 15 C derece de hayvanların süt veriminde yüzde 5 oranında bir artış gözlenmektedir. Şunu açıkça ifade etmek isterim ki tabi bu yapılan araştırmada en önemli unsur yem kalitesi olmaktadır. Soğuğa, vücut ısısını artırmak için metabolik hızını da artırmak yolu ile uyum sağlayabilir ancak bu aldığı besin maddesi miktarının artışı anlamına gelecektir. Dolaysıyla soğuk her zaman için sığırcılıkta bir dezavantaj değil aksine avantaja dönüştürülebilir. Tekrar ifade etmek isterim önemli olan kaliteli kaba yem vererek ve cereyan faktöründe koruyarak verim artışına bile yol açabilir.

Süt İneklerde Kuru Dönem


Beslenmesi ve Tedavisi
Kuru dönem, süt ineklerinde meme sağlığı açısından oldukça kritik bir öneme sahiptir. Doğumdan sonra ortalama üç yüz – üç yüz beş gün süren süt verim döneminden sonra kuruya çıkartılması gerekir. Bunda amaç; bir sonraki doğum ve süt verimi için kendini yenilemesi ve hazır hale gelmesidir. Bu dönemde hayvanlar, doğumdan sonra ihtiyaç duyacakları birtakım enerji ve vitamin depolar.

Kuru Dönem Beslemesi
Kuru dönemde hayvanların yağlanması, doğumdan sonra bazı metabolik hastalıkların ortaya çıkmasına neden olacağından, kuruya çıkartılan hayvanların beslenmesine çok dikkat etmek gerekir. Kuru dönemim başlarında hayvanlara, yağlanmalarını önlemek amacıyla, enerji bakımından zengin konsantre yemler yerine, sadece vücut ihtiyaçlarını karşılayacak kaliteli kaba yem verilmelidir. Kuru dönemin sonlarında ise, memede ağız sütü yapımı başlar ve yavru gelişimi hızlanır. Buna bağlı olarak, ineğin ihtiyaç duyduğu enerji ve protein miktarında önemli bir artış meydana gelmektedir. Doğuma 15 günlük bir süre kaldığında, ineklerin rasyonlarındaki enerji miktarını artıracak yemler verilmesi yararlı olacaktır.

Kuru Dönem Süresi
Sütçü ineklerde, kuru dönem süresi 45 ila 60 gün olmalıdır. Kuru dönem süresi 45 günden az olan ya da kuruya çıkartılmayan hayvanlarda, doğumdan sonra, laktasyon döneminde, önemli oranda süt verimi kaybı ortaya çıkmaktadır. Sütçü ineklerin kuru dönem süresini, 60 günden fazla tutmak ise laktasyon döneminde süt artışında herhangi bir fayda sağlamayacaktır.
Kuruya çıkartılan her inekler, kuru temiz ve her türlü stres faktörlerinden uzak bir ortamda tutulmalıdır. Rasyonlarına vitamin E, Selenyum katmak, hayvanların vücut savunma sistemlerini artıracağından, oluşabilecek mastitislerin de önüne geçilmiş olur.
Kuruya çıkan bazı süt ineklerinde, aniden sütten kesme döneminde, artan meme içi basıncından dolayı süt sızdırması olabilir. Bu tür hayvanların mastitise yakalanma ihtimali oldukça yüksektir. Bunu önlemek için; meme içi antibiyotiklerin dışında, meme başı kanalını tıkaç gibi kapatan maddeler kullanmak yararlı olacaktır. Kuru dönem sırasında hayvanlar, temiz, bol altlıklı ve dezenfekte edilmiş bölmelerde tutulmadığı takdirde, mastitise yakalanmaları kaçınılmazdır.

Kuru Dönem Tedavisi
Laktasyon döneminde şekillenmiş ancak tedavisinin zor olduğu düşünülen mastitisleri sağaltmak ve bu dönemde meme içinde şekillenebilecek enfeksiyonları önlemek amacıyla; kuruya çıkartılan ineklerde mutlaka kuru dönem tedavisi uygulanmalıdır. Kuru dönem tedavisinin, kuruya çıkarılacak her ineğe yapılması gerekir. Bu dönemde yaygın olan hastalık riskini önlemek amacıyla, problemli olsun ya da olmasın; her ineğin dört meme loblarına antibiyotik preparatları verilmelidir.
Yetiştiriciler arasında, “Düveler sağılmadığı için memesinde mastitis olmaz” diye yanlış bir düşünce vardır. Oysa düvelerde bile sıklıkla mastitis görülebilmektedir. Dünyada yapılan araştırmalar sonucu, doğum öncesi düvelerin, büyük bir çoğunluğunda, en az bir memenin mastitisli olduğu görülmüştür.

Düvelerde Mastitis Görülmesinin Nedenleri
Hiç doğum yapmamış ve sağılmamış düvelerde mastitis görülmesinin en önemli nedeni; mastitisli memenin buzağıya emzirilmesi ya da mastitisli sütün buzağıya içirilmesidir. Bu durum, mikropların buzağının ağız florasına yapışmasına yol açar. Buzağılardaki birbirlerini emme alışkanlığından dolayı, ağızlarına mastitis mikrobu taşıyan buzağılar, hastalığı diğer buzağıların memelerine de bulaştırmaktadır. Bu nedenle; buzağılar, mastitisli süt ve memeden uzak tutulmalı ve bir arada barındırılmamalıdır.
Yetiştiriciler, işletmelerinde mastitis sorunu ile karşılaşmamak ya da bu sorunu asgariye indirmek için altlık materyaline önem vermelidir. Çünkü altlıklar, hayvanların kuru kalmasını sağlar. Altlık bulunmayan işletmelerde, idrar veya dışkı yolu ile birçok mikrop memenin içine girmek suretiyle mastitise neden olmaktadır.

Dikkat Edilecek Hususlar
Sağımdan önce sağım makinelerinin temizliğine önem verilmeli, memeler mikrop öldürücü sulara daldırılmalıdır. Memeler, tek kullanımlık kâğıt havlu ile kurulanmalı ya da her inek için ayrı bir bez kullanılmalıdır. Memelerin temizlenmesi sırasında mutlaka eldiven kullanılmalıdır. Sağımdan sonra etkili memeler bir antiseptiğe daldırılmalıdır.
Yapılan araştırmalar, işletme giderlerinin ortalama yüzde otuz sekizi mastitislerden kaynaklanmaktadır. Mastitisler, işletmelerde süt verimini, kalitesini ve işletmenin ekonomisini önemli oranda etkileyen bir hastalıktır. Bunun için maksimum düzeyde korunma önlemleri alınmalı ve titizlikle uygulanmalıdır. Mastitisli olan ve tedaviye yanıt vermeyen hayvanların kesilmesi en ekonomik yoldur.